2 Ocak 2013 Çarşamba

Periodontoloji Diş Eti Hastalıkları


Dişin diş eti dışında görünen bölümü diş minesi denilen sert bir tabaka ile kaplanmıştır. Bunun altında daha yumuşak bir yapı vardır. En içte ise diş özü vardır. Burada bol miktarda damar ve sinir bulunur. Diş gövdesi diş etine ve onun altındaki kemiğe girdiği bölümde daralır. Bu bölüme dişin boyun bölümü denir. Çene kemiği içinde kalan bölümüne ise dişin kök bölümü adı verilir. Diş kökü diş yuvasında çene kemiğine özel doku uzantıları ile sıkıca bağlanmıştır. Diş eti hastalıkları, diş çürükleri ağız kokusuna neden olabilir. Ağız kokusu olduğunda nedeni araştırılmalıdır. 

Diş eti hastalıkları en önemli diş sağlığı sorunları arasındadır. Ağız hijyeninin bozukluğu ile yakından ilişkilidir. Başlangıç döneminden itibaren diş etleri kolay kanar. Diş eti kanamalarında diş hekimi muayenesi zorunludur. Diş etleri, diş yuvaları ve ağız tabanındaki iltihaplanmalar genel olarak diş eti hastalığı olarak bilinmektedir. Diş üzerindeki plaklar bunun en önemli nedenidir. Tedavi edilmeyen diş eti iltihapları çene kemiğinin de iltihaplanmasına ve zarar görmesine yol açabilir. 

Diş çürüğü, diş eti hastalıkları, sinüzit, bademcik iltihabı, solunum sistemi hastalıkları, sindirim sorunları, ağız bakım yetersizliği ağız kokusuna neden olabilir. Bu hal, sosyal ilişkileri de etkiler. Bazı metabolizma hastalıkları da ağızda kendine özgü kokular yapabilir. 


Diş Çürümesi


Diş çürüklerinin oluşmasında üç temel etmen bulunmaktadır; Duyarlı bir diş yüzeyi, mikroorganizmalar için elverişli yiyecek artıkları, bunların parçalanmasına ve asit oluşumuna yol açacak mikroorganizmaların varlığı. Besinler içinde diş çürümesine en çok neden olanlar karbonhidratlar, yani kabaca, şekerli gıdalardır. 

Dişler düzenli olarak fırçalanır ve bakımlarına özen gösterilirse, mikroplar onlara zarar veremezler. Diş çürüğü, dişte oyuklar yaparak dişin yapısını bozan ve kendi kendine iyileşmeyen bir hastalıktır. Dişler iyi temizlenmeyecek olursa, üzerinde besin artıkları ve mikroplar birikir. Ağız içerisindeki bakteriler yiyecek artıklarındaki şekerli maddeleri kullanarak onu saydam, yapışkan bir madde haline getirir ve dişler üzerine yapışmasını sağlar. Bu birikintilere plak denir. Bu plaklar bakterilerin diş üzerinde tutunmalarını da kolaylaştırırlar. Besinlerin tatlandırılması için kullanılan şekerli maddelerin içinde bulunan asit, dişlere zarar verebilir, ancak bakterilerin kendileri de asit oluşturabilmektedir. Asit diş minesinin erimesine neden olur. Böylece oluşan erime bölgelerinden giren mikroplar kolayca alttaki yumuşak dokuya ulaşabilirler. 

Asitler dişin koruyucu tabakası olan diş minesi üzerinde küçük delikçikler oluşturur. Bu delikler giderek genişler ve küçük oyuklar haline gelir. Diş minesinin erimesinden sonra çürük hızla ilerler, alttaki tabakada geniş ve derin bir oyuk meydana getirir. Diş çürüğü diş özüne doğru ilerledikçe dişler ağrımaya başlar. Çürük daha da ilerlerse diş özü bölgesinde ve çene kemiği içerisinde cerahat oluşmaya ve birikmeye başlar. Buna diş apsesi denir. Eğer diş hekimi tarafından daha başlangıcında tedavi edilmeyecek olursa çürük diş için daha zor, karmaşık ve pahalı tedaviler gerekebilir. Diş plağı, diş etlerinin önemli hastalık nedenlerinden biridir. Yemeklerden sonra dişlerin fırçalanması ve diş ipi kullanarak yemek artıklarının çıkarılması dişlerin çürümesini, diş eti hastalıklarının oluşumunu ve ilerlemesini önler. 

Dişlerin ağrımaması sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Diş ağrısının olması için diş çürüğünün çok ilerlemiş olması gerekir. Diş çürüklerinin tedavi edilebilir dönemde belirlenmesi için ağrı oluşmasını beklemeden senede en az iki kez diş hekimine giderek dişlerin muayene ettirilmesi gerekir. Diş hekimleri gerektiğinde dişlerin filmini çekerek gözle görünmeyen diş oyuklarını da belirleyebilirler. 

Diş çürüklerinin erken dönemde tanınması dişlerin kaybedilmesini engelleyebilir veya en azından geciktirebilir. Bu hem sağlık açısından, hem de sosyal ve ekonomik açıdan önemli katkılar sağlar. Ağza takma diş takılmasına olan ihtiyacı azaltır. Hiçbir şey kendi doğal dişlerimizin yerini tutamaz. Kalıcı dişlerin erken dökülmesi beslenme sorunlarına neden olur. Doğal dişlerin uzun süre dayanmasında ağız ve diş bakımının önemi çok büyüktür. 

Diş sağlığı açısından sularla aldığımız flor da çok önemlidir. Sularında flor eksikliği olan yerleşim yerlerinde diş çürüklerinin oranı çok artar. Bu nedenle florla ilgili olarak sağlık kuruluşlarının önerilerine uyulmalıdır. 


Periodontoloji Diş Eti Hastalıkları


Ağız sindirim kanalının girişidir. Ağızdaki olumsuzluklar diş sağlığının bozulmasına, sindirimin olumsuz etkilenmesine yol açar. Ağızla aldığımız yiyecekler çiğnenip, tükürükle karıştırılarak yutulmaya ve sindirime hazır hale getirilirler. Ağız aynı zamanda konuşmaya yardım eder. Tat alma organı olan dilin; çiğneme, yutma, konuşma gibi çok önemli yan görevleri de bulunmaktadır. 

Dişlerin besinlerin parçalanması, öğütülmesi görevlerinin yanı sıra konuşmada ve görünümümüzde önemli etkileri vardır. Dişleri eksilmiş kişilerin bazı sesleri çıkarabilmeleri zorlaşır, çiğnemede ve/veya ısırmada da zorluk olur. Dişlerin gelişim süreci içerisinde ilk çıkan süt dişleri, daha sonra yerlerini kalıcı dişlere bırakır.

Ağız ve diş sağlığında en önemli iki hastalık diş çürükleri ve diş eti iltihaplanmalarıdır. Diş eti hastalıkları kimi zaman diş yuvasının bulunduğu çene kemiğinin erimesine kadar ilerleyen bir etki yapabilir. Diş sağlığının bozulması vücuttaki diğer organları da etkileyebilir. Dişler neredeyse bütün sistemleri olumsuz etkileyen sürekli enfeksiyon odağı haline gelebilir ve kalp, böbrek, eklemler vb. yapılarda önemli sağlık sorunlarına yol açabilen enfeksiyonlara kaynaklık edebilir. 

Ağızda ve dişlerde yapısal ve işlevsel herhangi bir bozukluğun olmaması, ağız ve dişlerin görevlerini tam olarak yapabilmeleri durumu "ağız ve diş sağlığı"nın varlığını gösterir. 


Çene Eklemi Rahatsızlıkları, Diş Sıkma ve Gıcırdatma


Bilim adamları, dünyada şehirleşme hızının arttığını en azından 2050 yılına kadar artmaya devam edeceğini tahmin ediyorlar. İnsanlığın büyük bir çoğunluğunun şehirde yaşam tercihine yönelmesi, şehir insan ilişkisinin her boyutunu önemli kılmaktadır.

Bazı görüşlere göre, şehir hayatının insan sağlığı üzerinde görünen olumsuz rolü yoktur. Şehir hayatının yaşama soktuğu kalabalık, gürültü, iç ve dış mekanlar gibi etkenlerden insanın sanıldığından daha az etkilendiği, ruh sağlığının bozulmasında önemli bir etkisinin olmadığı yönünde görüşler vardır. Ancak, hızlı şehirleşme, göç gibi yüksek ivmeli sosyal olayların kent ve dolayısıyla insan üzerindeki travmasının bir dizi probleme yol açtığı bir gerçektir. 

Dünyada, 1940 yılında nüfusu beş milyonun üzerinde Londra ve New York olmak üzere sadece iki şehir vardı. 1990’da bu sayı 22’ye çıkmıştır. 2025 yılında da 30’a çıkması beklenmektedir. Bu gelişmelerden dolayı kent hayatının insan sağlığına yansımaları tıbbın ana konularından birini oluşturur hale gelmiştir. Hava kirliliği, gürültü, kimyasal atıklar, hormonlu gıdalar, trafik, yıpratıcı rekabet, gün boyu oturarak çalışma gibi birçok yeni faktörün sağlık üzerindeki etkisi araştırılmaya başlanmıştır. 

Şehirli insanın kendine özgü omurga bozukluklarından, sırt ağrılarına, göz bozukluklarından sarılığa, alerjiden astıma, stresten kendine özgü bir çok hastalığa yakalanma riski taşıdığı ortaya konmuştur. Üstelik hasta bina sendromu, sekreter sendromu, yazar krampı, gürültü sağırlığı türünden yeni hastalıklar gündeme eklenmektedir. 

Çene eklemi fonksiyon bozukluğu rahatsızlıklarının genel populasyondaki sıklığı oldukca fazladır ve yaygınlığı gün geçtikce artmaktadır. Tahrip edici seviyede diş gıcırdatma sıklığının % 20 seviyesinde olduğu, A.B.D.’de bir yılda 3,6 milyon gece koruyucusunun uygulandığı ve hastaların buna yılda toplam 1 milyar dolar ödemek zorunda kaldıkları belirtilmektedir. En az dişler kadar çene ekleminede zarar veren bu epideminin önüne geçmenin Amerikalıların uykularında tatlı Amerikan rüyasını görebilmeleri için şart olduğu vurgulanmıştır. Bir epidemi olarak nitelendirilebilecek kadar yaygınlığı artan çene eklemi fonksiyon bozukluğu rahatsızlıklarına sebep olan faktörler, kas gerginlikleri, diş kaynaklı sebepler, travma ve sistemik sebepler olarak gruplandırılabilir. Yapılan çalışmaların çoğunda kas gerginliği en büyük sebebi oluşturmaktadır.

Psikolojik kökenli faktörler çiğneme kaslarını etkiler ve buna bağlı olarak çiğneme sisteminde bir takım düzensizliklerin gelişir. Stresin kısa döneminde adale gerilmeleri, kalp atış sayısında artma, kan basıncında yükselme gibi fizyolojik etkiler yarattığı, uzun dönemde ise bu değişikliklerin baş ağrıları, hipertansiyon, kalp hastalıkları, adale ve eklem rahatsızlıkları gibi hastalıklara dönüştüğü bilinmektedir.

Psikolojik etkenler çiğneme kaslarının kasılmasına sebep olur. Çene eklemi fonksiyon bozukluğu rahatsızlıklarının nedenlerinde psikolojik-kassal sebeplerin kaynağı stresdir. Bu hastalarda, normal kişilere göre daha sık olarak stres ile ilişkili olarak somatizasyon ve psikolojik davranış bozuklukları tespit edilmiştir. Bu kişilerde gece koruyucusu tedavisi, depresyon tedavisi ve kombine tedavi ile birlikte psikolojik tedavi gerekli olabilir.

Ayrıca stresin çene eklemini direkt etkilemesinin yanısıra diş gıcırdatma ve diş sıkma gibi istem dışı hareketlere de sebep olmaktadır. Diş gıcırdatma mekanizması tam olarak aydınlatılmış değildir. Bununla birlikte kişinin gerginlik seviyesi ile diş gıcırdatmanın günlük şiddeti arasında pozitif bir ilişkinin varlığı kesindir; yani stres ile istem dışı hareketler arasındaki bu ilişki sonucunda çene eklemi fonksiyon bozuklukları ortaya çıkar. Ayrıca bu üç faktörün aralarında etkileşimi sürekli birbirini etkileyen bir kısır döngü olarak düşünebiliriz.

Ağrı nedeniyle oluşan anksiyete (ruhsal sıkıntı, huzursuzluk) ağrı bölgesinde kasların uzun süreli spazmlarına sebep olur. Bu esnada kas dokusunda damarların büzülmesi, o bölgede kansızlık ve ağrıya neden olan maddeler oluşturur. Bu nedenle ağrı, stres ve kas gerginliği arasında istem dışı hareketlerde olduğu gibi bir kısır döngü ilişkisi ortaya çıkar. Diş gıcırdatma, nevrotik ruhsal yapı ve kas ağrısı arasında da yakın bir ilişki vardır. Ayrıca genel anksiyete ile çene eklemi fonksiyon bozukluğu arasındaki ilişki genel manada çene eklemi fonksiyon bozukluğu hastalıklarının psikolojik kökenli faktörler ile olan ilişkisini ortaya koymaktadır. 

Hızlı bir şehirleşmenin getirmiş olduğu hayat tarzı stresin insan ruhu üzerinde olumsuz etkisini, çene eklemi fonksiyon bozukluğu rahatsızlığı olarak farklı bir boyutta yeni bir şehir hastalığı olarak karşımıza çıkarmaktadır. Gittikce artan bir oranda da 2000’li yıllar sonrasında da güncelliğini koruyacak bir şehir hastalığı olarak gündemimizde kalacağı kesindir.


Pedodonti Çocuk Diş Hekimliği ve Süt Dişleri İle Çocuklarda Ağız Sağlığı


Çocuklarda 6. ayda süt dişleri sürmeye başlar. 24-30. aylarda tamamlanır. Herbir çeyrek çenesinde 5 diş vardır. 3 tane kesici 2 tane azı dişi olmak üzere. 6 yaşındayken 5. dişinin arkasından 6. diş olarak ilk daimi dişi olan 1. büyükazı dişi çıkar. Herhangi bir diş düşürerek gelmediği ve çoğunluklada çıkarken çocukta herhangi bir rahatsızlık yaratmadığı için anne babalar bu dişin daimi diş olduğunun farkına varmayıp çürümesini önemsemezler. Bu nedenden 10-15 yaş civarında bu dişi çekilen çocuk sayısı çok fazladır. Yetişkinlerde eğer ağzında bir diş eksikliği varsa çok büyük istisnalar haricinde bilin ki bu diş eksiktir. 

Daha sonra 7 yaşında ön dişlerden dişler değişip daimi dişler gelmeye başlar. 11 yaşında son süt dişleri değişir. 12 yaşında arkadan 7 diş olarak 2. büyükazı dişi çıkar ve daimi dişlerin çıkması tamamlanmış olur. Buna daha sonra 18-25 yaş arasında 20 yaş dişleri eklenir.

Yapılan araştırmalarda 6-12 yaş grubu çocukların % 97'sinin dişlerinde tedavi edilmesi gereken hem süt dişlerinde hem daimi dişlerinde çürükler vardır. Daimi diş olan 1. büyük azı dişi yine 6-12 yaş grubundaki çocukların % 40'ında çürük olduğu tespit edilmiş olup bunların yalnız % 12'sinin dolgusu yapılmıştır.

Dolguları yapılmayan bu dişler ilerde çekilip birçok diş kayıplarına ömrünün tümünü etkileyecek şekilde hayat konforunun düşmesine sebep olmaktadır. Olayın maddi yönü de ayrı tabiki. Üniversite öncesi yapılan dolgu masrafları daha sonraki yıllarda yapılacak diş tedavi masraflarından % 50'den fazla tasarruf sağlamaktadır. 

Çürükler konusunda önemeli konulardan biride çocukların uzun yıllar geceleri biberonla süt içip uyumaları sonucu bütün dişlerin boyun bölgelerinde çok erken yaşlarda biberon çürükleri dediğimiz yaygın çürükler oluşmaktadır. Belli bir süreden sonra sütü bardakla içmesi temin edilip dişlerini fırçalamaya yönlendirmelidir. 

Çocuklarda diş sağlığını ancak normal ve dengeli gelişen bir vücutla birlikte düşünebiliriz. Öncelikle çocuğun beslenme, uyku gibi temel sağlık kurallarına dikkat ediyor olması lazımdır. 

Koruyucu tedavi için anne, baba ve diş hekimi arasında çocuğun erken yaşlarından itibaren sıkı bir işbirliği kurulmalıdır. Amaç çocukta oluşabilecek çürüklerin ve diş çapraşıklıklarının, bozukluklarının önüne geçmektir. Çürüyen dişler enfeksiyon kaynakları olarak vücutta pek çok kalıcı hasara yol açabilir. Çürüklerin yol açtığı madde kayıpları diğer dişlerin kayarak alttan gelecek daimi dişlerin yerinin işgal edilmesine yol açıp çapraşıklıklara, diş eti problemlerinin artışına veya dişlerin hiç sürememesine sebep olabilir. Bunlar süt dişi nasıl olsa değişecek diye çekimleri söz konusu değildir. Yerine gelecek daimi dişler ancak yaşı gelince çıkar hatta süt dişi çok erken çekildiyse normalden daha geç bile çıkabilir. 

Çocuğun diş kontrolleri süt dişlerini tamamladıktan sonra yaklaşık 3 yaş civarında başlamalı ve periodik olarak devam etmelidir. Bu arada çocuğa diş fırçalama öğretilmelidir. Fırçalama oyun şeklinde yapılmalı ve eğer başlangıçta çocuk diş macununun tadından veya köpüğünden rahatsız oluyorsa diş macunu koymadan fırçalatmalıdır. 

Küçük yaştan itibaren kontrolleri yapılan bir çocuk olağan rutin bir işlem olarak kabullenir. Sadece muayenelerin yapıldığı birçok gidiş gelişten sonra günün birinde birşeyler yapılması gerektiğinde bazı rahatsızlıklar duysa bile bunu olağan kabul eder. Halbuki ilk defa bir ağrı veya acil bir durum için diş hekimine götürüldüğü taktirde oluşacak rahatsızlıklarını farklı değerlendirip demek ki ben buraya geldiğimde canım acıyacak diye düşünüp diş hekimine karşı bir antipati, korku gelişecektir.

Anne babaların çocuklara yaklaşım tarzı çok önemlidir. En önemli nokta çocuğa hiç canın acımayacak şeklinde yalan söylememelidir. Bunu söylediğiniz anda çocuk sesini çıkarmasa bile size bu konuda güvenini kaybedecektir. Dişi yapılırken bazı rahatsızlıklar duyabileceğini ama bu çürükler yapılmazsa ilerde çok ağrıyabileceğini, dişlerini kaybedebileceğini, daha iyi bir gülümseme ve daha iyi yemek yiyebilmek için bu işlere katlanmak zorunda olduğunu, büyüklerinde aynı şekilde dişlerini yaptırdığını ifade etmek lazımdır. Ayrıca çocuğa diş hekimine gittiği zaman kendisinin istemediği ve onaylamadığı hiç birşeyin yapılmayacağı güvencesi verilmelidir.

Çocuğu ikna etmek için uzun bir zaman ayrılmalı indirek olarak çevreden örnekler verilerek ikna edilmelidir. İkna ederken kesinlikle bir zorlama veya ufak tefek hediyeler dışında çok büyük vaatlerde bulunulmamalıdır. Çocuk gerekliliğine inandığı için dişini yaptırmalıdır. 

Diş hekimine gidildiği zaman da eğer dişlerini yaptırmaktan vazgeçerse “buraya kadar sırf bu iş için işimizi gücümüzü bırakıp geldik diyerek çocuk zorlanmamalıdır. Büyük bir bireyi ne kadar zorlayabiliyorsanız çocukta ancak o kadar zorlanabilir. Birkaç gidiş gelişten sonra çocuk ikna olacaktır. Halbuki zorla veya kandırarak yapılan bir tedavi ömür boyu diş hekimi korkusuna yol açacaktır. 

Diğer önemli bir konuda çocuğa dişi yapılırken anne babasının bekleme odasında bekleyeceği, muayene odasında sadece dişi yapılan kişinin olabileceği anlatılmalı. Ayrıca istediği an koltuktan kalkarak anne babasının yanına gidebileceği özellikle belirtilerek ikna edilmelidir. Çocuğun yanında ebeveynlerinden birinin bulunup destek olması diş hekimini saldırgan ebeveyni koruyucu konumuna sokarak çocuğun tedirginliğini artırıp anne babaya sığınma isteğini artırmaktadır. Kendi başına iken hiçbir problem olmadan çok iyi bir diyalogla dişini yaptıran pek çok çocuk anne babanın odaya girmesi ile ağlamaya başlamakta veya koltuktan kalkmaktadır. Birey olarak diş hekimi ile diyaloguna müdahale edilmemelidir.


Hamilelerde Ağız Sağlığı


Fizyolojik bir olay olmasına rağmen diş hekimliği açısından dikkat edilmesi gereken önemli bir konuda hamilelikteki diş eti problemleridir. Vücutta meydana gelen hormonal değişiklikler sonucu ağızda, özellikle diş etlerinde bazı sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Vücut daha önce düşük düzeyde tepki gösterdiği bakteri plağının toksinlerine karşı aşrı tepki verir hale gelmektedir. Gebelikte görülen diş eti iltihabına "Gebelik Gingivitisi" adı verilir. Diş etleri koyu kırmızı renkte, şiş ve kolayca kanayan bir hal alır. Bu iltihabın sebebi, aslında direkt olarak hamilelik değildir. Sadece mevcut iltihap yapıcı etkenlerden diş etlerinin (hormonal değişikliklerden dolayı) daha fazla etkilenmesidir. Bu sebeple, hamilelik süresince yapılan ağız bakımı, normale oranla çok daha titiz olmalıdır. 

Hastanın doktoru aksini belirtmediği müddetçe, acil durumlarda, hamileliğin her döneminde diş çekimi ve tedavileri yapılabilir. Bu durumda, doktorun hastasına yaklaşımı, ona güven vermesi ve titizlikle alacağı tedbirler öne çıkmaktadır. Kullanılan diş dolgu malzemeleri, anestezik maddelerin bebeğe kesinlikle herhangi bir zarar vermesi sözkonusu değildir. 

Halk arsında yanlış bir inanışta hamilelikte dişlerin tahrip olduğu fikridir. Böyle bir olay mümkün değildir. Çünkü vücudun kalsiyum deposu kemiklerdir. Bebek kalsiyumu ananesinin kemiklerindeki depolarından alır. Bu sırada dişlerden 1 mg bile kalsiyum uzaklaşması sözkonusu değildir. Kadınların evlenip çocuk sahibi oldukları yaşlar; zaten çocuk sahibi olmasalar da dişlerin çürüyüp tahrip olduğu yıllara denk gelmektedir. Muhtemelen yetersiz bakım sonucu dişlerde oluşan diş eti problemleri de böyle bir fikrin zaman içinde oluşmasına sebep olmuş. 

Hamilelikte ilk tavsiye edilecek şey, sanırım, bir çocuğa karar verildiğinde, önce bir diş hekimi kontrolünden geçmek olacaktır. Eğer bir diş tedavisi veya çekimine mecbur kalınmış ise, ilk önce kadın-doğum uzmanı doktorunuza danışmanız ve bunu takiben vakit geçirmeden diş hekimini ziyaret etmeniz gerekir. Genellikle diş ağrısını iltihap ve apse takip edeceğinden, geçen zaman sizi bir de antibiyotik kullanmaya mecbur edecektir.

Hamilelikte hamilelikte diş tedavisini yapılamaz kılan tek şey sizin tutumunuzdur, bunu unutmayın. Stresli, tedaviden korkan ve heran zıplamaya hazır bir kişinin diş tedavisinde problem çıkma ihtimali elbette yüksek olacaktır. Siz, sakin ve soğukkanlı bir yaklaşımla koltuğa oturduktan sonra; mesleğine ve insana saygı duyan diş hekiminiz, sizin canınızı yakmadan, en uygun ilaç ve malzemeleri kullanarak, size sağlığınızı tekrar kazandıracaktır.


Diş Lazerleri


Diş hekimliğinde daha kısa süreli, daha zahmetsiz ve daha başarılı sonuçlar alınmasını sağlayan lazer uygulamalarını diğer yöntemlerle tedavi edilemeyecek vakalar yanında geleneksel tedavi yöntemlerini destekleyici olarak, bazı vakalarda ise tamamen bu tedavilerin yerine uygulanabilmektedir. En önemli avantajı hastaya sağladığı konfordur. Sessiz çalışma imkânı tanıması, işlem yapılan bölgede yüksek sterilizasyon ve dezenfeksiyon sağlaması ve iyileşme süresini kısaltması nedeniyle hem hekimler hem hastalar tarafından tercih edilmektedir.